Yeni, yaratıcı, halkçı ve solcu - Nabız Gazetesi - Rize Haberleri, Artvin Haberleri,Karadeniz Haberleri,Kadın,Çevre,Bölge Haberleri,insan hakları,cinsellik,dünya,siyaset,emek

SON DAKİKA

Nabız Gazetesi – Rize Haberleri, Artvin Haberleri,Karadeniz Haberleri,Kadın,Çevre,Bölge Haberleri,insan hakları,cinsellik,dünya,siyaset,emek

Yeni, yaratıcı, halkçı ve solcu

Bu haber 03 Ocak 2021 - 14:47 'de eklendi ve kez görüntülendi.
Yeni, yaratıcı, halkçı ve solcu

Seçim yenilgisinden ders çıkarmak için derin bir tartışma lazım. Geçmiş önemsiz değil. Bundan sonra neyi nasıl yapacak demokrasi talep edenler?

24 Haziran bitti. Yorumu, tartışması bitmedi. Çünkü ciddi ve kitlesel bir şekilde hile yapıldığı yolunda açık ve somut işaretler olduğu gibi, tehdit ve zorla seçim kazanan ya da kazanmış gibi görünen bir iktidar var karşımızda. Ya da bir Tek Adam!

Bir çok tartışma eş zamanlı yürüyor:

  • Popülist elitlerle elit popülistler arasındaki mücadele
  • Hukuk olmadan demokrasi olur mu?
  • Başkan ya da Başkanlık Cumhuriyetinin zararları
  • Seçilmiş Monark (Hükümdar) rejiminde sandık var demokrasi yok!

Resmi adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olan rejim, Türkiye’de şimdiye kadarki uygulaması ve mevzuatıyla aslında Cumhuriyet görünümlü bir Monarşi. Üstelik sahibinden ve hiç kullanılmamış!

Monarşi ve Monark sözcüklerinin etimolojisinde Mono (Tek) ön eki var.

Fransız siyaset bilimcisi Maurice Duverger, 5. Cumhuriyet için bile, ki aslında Yarı Başkanlık rejimidir üstelik gerekli denetim ve denge mekanizmalarına da sahiptir, ‘’Cumhuriyetçi Monarşi’’ sıfatını uygun görmüştü. Çünkü De Gaulle’ün tasarladığı bu sistemde, Cumhurbaşkanının, klasik Parlamenter rejime oranla çok fazla yetkisi ve gücü vardı.

Burada mesele, Kral’ın/Hükümdar’ın/Başkan’ın seçim sonucu iktidara gelmesi. Oysa ki Monarklar eskiden ya Monark çocuğu oldukları için tahta kurulur ya da darbe yapıp babasını/kardeşlerini öldürüp Saray’ın sahibi olurlardı.

Şimdiyse, ABD’den Fransa’ya Türkiye’den Çin’e kadar, hükümdarlar, yurttaşların oylarıyla iş başına geldikleri için kendilerini olağanüstü meşru ve yasal görüyorlar. Saddam, Kaddafi ve benzerleri de %90 ila %95 arasında oy alıp iktidarlarını sürdürmüşlerdi.

İran’ın resmi adı ‘’İran İslam Cumhuriyeti’’. İslam var da Cumhuriyet mi Tahran’da uygulanan rejim?

Kuzey Kore’nin resmi adı ‘’Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’’! Kim’in ülkesinde Demokrasi ya da Cumhuriyet mi var?

Bu sıfatlar, bu etiketler aslında reklam vitrininde yanıp sönen ideolojik sloganlardan başka bir şey değil. Çünkü gerçek hayatta, toplumsal karşılığı olmayan sözcükler bunlar. Neon ışıkların güneş ışığından çok büyük bir farkı vardır.

Burada da Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘’laik, demokratik ve sosyal bir devlet’’ olduğu yazılı Anayasa’da. Her üç sıfatın da uygulamada hiçbir karşılığı yok bugün.

Bu saptamalardan yola çıkıp büyük siyaset alimi Aysun Kayacı’yı doğrulayacak halimiz yok herhalde. Kemalist laikperverlerin , İslami görünümlü yeni neo-liberal elitleri ve özellikle de onların lümpen destekçi kitlesini ‘’aptal’’, ‘’gerzek’’, ‘’cahil’’ diye nitelemesi de elitizmin çıkmazı olsa gerek.

Demokrasi, gökten zembille inen bir rejim, ya da hükümdarların bağışladığı bir sistem değil. Demokrasi, bitmez tükenmez bir mücadele amacı. Kimileri, kendilerine uygun gelen durakta ineceklerini söyleseler de… Oysa ki tarih, kültür, eğitim, coğrafya gibi çok sayıda faktörün etkisi var demokrasinin oluşup gelişmesinde. Keza bozulup gerilemesinde de.

Demokrasi kimi zaman yenilir (Mesela 1973’de Allende Şili’sinde) kimi zaman da kazanır (1994’de Mandela’nın Güney Afrika Cumhuriyetinde).

Siyasal Bilgiler diye akademik bir disiplin olmasına rağmen siyaset, pozitif bir bilim değil. Dolayısıyla toplumsal mühendislikle siyaset yapılamıyor, yapılırsa da başarılı olma ihtimali çok az.

Demokrasiden, özgürlükten, bağımsızlıktan, çoğulculuktan, kamu çıkarından, emekten yana olanların 24 Haziran yenilgisi (?) sonrasında oturup bir dizi soruya aklı başında, inandırıcı, gerekçeli yanıtlar arayıp bulması gerekiyor:

  • Neden yenildik?
  • Nasıl yenildik?
  • Muhalefetin konumunda, eylemlerinde, fikriyatında eksik ve yanlış olan neler vardı?
  • İktidar nasıl ve neden kazandı?
  • Bundan sonra nasıl bir strateji ve taktik programı geliştirmek gerekir?
  • Hangi güçler nerede nasıl ittifak yapabilir?
  • İktidarı desteklemiş olan seçmenlerin motivasyonları neler idi?
  • Bundan sonra ekonomi, iç ve dış politikada nasıl bir alternatif üretmek gerekir?

Soruları çoğaltmak mümkün. Yanıt verirken de ‘’Türkiye’nin %99’u Müslüman, seçmenin yüzde 70’i de muhafazakar, buna göre bir siyaset belirleyelim’’ dersek, ki 20 yıldır deniyor, kopya İslamcılık ya da mış gibi muhafazakarlıkla, seçmenin gözünde, orijinalinden daha cazip hale gelmek mümkün değil.

Artık kesin, net yani yepyeni, yaratıcı/halkçı/hakiki solcu bir yaklaşıma/perspektife müthiş ihtiyaç var. İngiltere’den Jeremy Corbyn rol model olabilir.

Cevap arama süreci ise salt akademik, entelektüel bir çaba değil. Mümkün olduğunca geniş katılımlı, paylaşmacı, uygar bir tartışma ortamına ihtiyaç var.

Yenile yenile yenmesini de öğreneceğiz bir gün.

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA