Demirtaş, HDP Kongresi öncesi konuştu: Bu savaşı durdurabiliriz - Nabız Gazetesi - Rize Haberleri, Artvin Haberleri,Karadeniz Haberleri,Kadın,Çevre,Bölge Haberleri,insan hakları,cinsellik,dünya,siyaset,emek

SON DAKİKA

Nabız Gazetesi – Rize Haberleri, Artvin Haberleri,Karadeniz Haberleri,Kadın,Çevre,Bölge Haberleri,insan hakları,cinsellik,dünya,siyaset,emek

Demirtaş, HDP Kongresi öncesi konuştu: Bu savaşı durdurabiliriz

Bu haber 03 Ocak 2021 - 12:06 'de eklendi ve kez görüntülendi.
Demirtaş, HDP Kongresi öncesi konuştu: Bu savaşı durdurabiliriz

 Deniz NAZLIM

Hayri DEMİR
Ankara

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Bölge illerinde devam eden savaş atmosferinde gerçekleştirecek ve “yeni dönemde yeni bir yapılanma” iddiasında olan HDP 2. Olağan Genel Kongresi ile güncel gelişmelere dair DİHA’nın sorularını yanıtladı.

Pazar günü, HDP’ye yönelik saldırıların üst düzeye çıktığı bir zeminde, Kürdistan’daki savaş atmosferinde HDP Olağan Kongresi’ni gerçekleştireceksiniz. Öncelikle bu süreçte neden birçok çevre HDP’ye saldırıyor?

HDP sıradan bir sistem partisi olarak kurulup, Türkiye siyaset sahnesine çıkmadı. Türkiye’de kronikleşmiş, yapısal rejim sorunları vardı. Bu sorunları köklü çözümler bulma adına büyük bir umut yaratmış ve Türkiye siyaset sahnesine bu kadar hızlı bir şekilde damgasını vurmuş olağanüstü dönemlerin misyon partisidir, HDP. Klasik sistem partilerinden çok ayrışan bir ideolojik duruş, örgütsel yapısı ve işleyişi olan bir partiyiz. Bu parti son 3 seçimde Türkiye siyasetinde kendini ispatladı. HDP çizgisinin çok haklı bir çizgi olduğu netleşti. HDP’ye saldırıların -sadece AKP değil, MHP, kısmen CHP ve devletin tüm bürokrasisi ile medyasının saldırısı altındayız- bu kadar yoğun olması nedeninin de HDP’yi tekçi rejimin önünde bir engel olarak görüyor olmaları. Bu yüzden hep birlikte saldırıyorlar.

‘KADRO YAPIMIZI YENİLEYİP, İDEOLOJİK DURUŞUMU GÜÇLENDİRECEĞİZ’

Böyle bir atmosferde nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız, önümüzdeki kongrenin anlamı nedir?

HDP, hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de Kürdistan ve Türkiye genelindeki gelişmeleri dikkatle izleyip buna göre politika oluştururken bir yandan da kendi içyapısını geleceğe hazırlayan bir tartışma yürüttü. Yerellerde 70’e yakın konferans yapıldı ve iki günlük merkezi bir konferans ile de bunlar toparlandı, kararlaşmalar çıktı. HDP’nin geleceğe çok daha kararlı, kendi çizgisinde ısrarcı olan kadro yapısını yenileyip, ideolojik duruşunu güçlendirerek hazırlanması gerektiği netleşmiş oldu. Yani bir 1 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan kısmi düşüşün HDP’nin çizgisinden değil, bizim hazırlıksız, öngörüsüz ve süreci karşılayan bir tempo ile çalışmamamızdan kaynaklandı. Bu tespitler yapıldı. HDP kongreye de bu ruhla gidiyor. Kongre sonrası HDP bu eksiklikleri giderecek bir yeniden yapılanma, örgütlenme seferberliği başlatacak. Yeni dönemde hem mücadeleye hem AKP’ye karşı alternatif bir halk iktidarı oluşturmak çabasını daha güçlü bir şekilde hazırlama çabasını içinde olacak.

‘TÜRKİYELEŞME ISRARIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ’

Bu çatışmalı süreçte özellikle HDP’yi Kürdistan’a sıkışması konusunda bir politika yürütülüyor mu? ‘Türkiyeleşme’ meselesinde politikalarınız devam edecek mi?

HDP bir Kürt partisi olarak kurulmadı. Aynı zamanda Türkilerin de partisi olarak kuruldu. HDP, Kürt sorununun çözüm için Kürt halkının statü talebinden dil hakkına kadar her alanı savunan bunları kabul eden bir program olmakla birlikte, Türkiye’nin bütün halkları, inançları ve ezilen bütün yapılar için özgürlük isteyen bir partidir. Dolayısıyla HDP’yi sadece bir Kürt etnisitesinin, kimliğinin partisi olarak görmek isteyenler bizi Kürdistan’a sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bu bir tehlikedir.

Kürtlerin partisi olabilir. Vardır da. Demokratik Bölgeler Partisi, Kürt siyasetini yürütüyor. Kürt kimliğini temsil ediyor. İddiası da vardır. Başka Kürt partileri de var. Buna bir itiraz yok, bir yanlışlık da yoktur. Ama HDP değildir. Dolayısıyla HDP’yi oraya sıkıştırmaya çalışanlar HDP’ye iyilik yapmış olmazlar. Bazen iyi niyetle parti içinden zorlanmalar yaşıyoruz. Bazen ise kötü niyetli olanlar, AKP ve devlet kanadından bu sıkıştırma operasyonlarıyla karşılaşıyoruz. Biz bunu bir tuzak olarak görüyoruz.

Yani Türkiyeleşmek, Türkleşmek değildir. Kürt ve Kürdistan gerçeğini de kabul ederek Türkiye’de özgür, demokratik, eşit yaşamı savunmaktır. Bütün halklarla bir arada böylem yaşamayı savunmaktır Türkiyeleşmek. Ve HDP’de Türkiyeleşme çizgisinden ve ısrarından vazgeçmeyecektir. Kongre bunu güçlendiren ve teyit eden bir kongre olacaktır.

‘SAVAŞI ÖNLEYEBİLİRİZ İDDİASINDAYIZ’

Kürdistan’daki çatışmaların gittikçe derinleşeceği yönünde değerlendirmeler var. Kongrenizin ardından çatışmaların daha da derinleşmesi halinde HDP’nin izleyeceği politika konusunda tartışmalarınız var mı?

Öncelikle HDP demokratik siyaset olanaklarını ve umudunu güçlendirmek kararlılığını bütün dünyaya göstermek zorundadır. Biz oturup savaşın derinleşmesini bekleyecek bir parti değiliz.
Demokratik siyaset ve barışçıl yollarla mücadele olağan yöntemdir. Savaşın, çatışmanın kendisi ise olağanüstüdür. Demokratik siyaset kanallarının tıkalı olduğu oranda çatışmanın büyüme, derinleşme riski daha fazladır. AKP ve devlet bütün olanaklarımızı kapamaya, demokratik siyaset kanallarını tıkamaya çalışıyor. Her gün tutuklamalar, baskı ve tehditler var. Dokunulmazlıklar, parti kapama, medya ambargosu… Hiçbir siyaset imkanı tanınmıyor. Ancak koşullar ne olursa olsun bütün demokratik güçlerle birlikte bu savaşı önleyebiliriz iddiasındayız. Bu kararlılığımızı kongreden sonra çok daha somut bir şeklide ortaya koyacağız.

‘KÜRT HAREKETİNİ DEĞİL, AKP’Yİ ÇÖZÜME ZORLAMALIYIZ’

Biz devlet ve AKP karşısında demokratik çerçevede ve halkımızın öz gücüyle direnmeye hazırız. Bu şekilde onlarla baş edebileceğimize inanıyoruz. AKP hükümeti koşullar ne olursa olsun şiddet ve zor yöntemlerinde vazgeçmeyecek. 10 Ekim’de PKK ateşkes ilan etti olumlu yaklaşılmadı. Kürt hareketi ateşkes ilan etse bile AKP’nin çözüm, masa yaklaşımı yok. Burada yapmamız gereken şey, Kürt hareketini çözüme ikna edilmesinden daha çok Türkiye ve uluslararası kamuoyunun AKP üzerinde baskı oluşturarak, onları ateşkese, silahsız çözüme, müzakereye zorlamasıdır.

Bu da içte ve dışta büyük bir diplomasi ve halk seferberliği gerektiriyor. Buna yapabilirsek, PKK’nin masadan kaçmayacağını düşünüyorum ki açıklamalarına bakıldığında zaten anlaşılıyor. Bütün açıklamalarına bakınca bu zaten anlaşılıyor. O nedenle akademisyenlerin açıklamalarının hükümete yönelmesi, hedef olarak hükümeti görmesi son derece makul ve mantıklıydı. HDP kongre ile birlikte savaşın daha da derinleşmemesi için elindeki bütün siyasi, diplomatik, örgütsel imkânlarını sonuna kadar kullanacaktır.

PEKİ, BU NOKTADA KÜRDİSTAN’DA NE OLUYOR, YAŞANANLARI NASIL TANIMLAMAK GEREKİYOR?

Büyük bir devlet terörü ve sivil katliam gerçekleştiriliyor. AKP hükümeti Kürtlerin herhangi bir statü elde etme ihtimalini büyütmemek, buna izin vermemek için kendi tabiriyle; daha bu talepler gelişme aşamasındayken ezerek yok etmek istiyor. Onun için böyle yoğun bir saldırı gerçekleştiriyor.

Birincisi; “öz yönetim” yani Kürtlerin statü talebi meşru bir haktır. Partimizin programında da vardır ve kesinlikle arkasındayız. İkincisi; biz savaşı onaylamıyoruz. Eğer bir yerde hendek kazılmış, barikat varsa, eline silah alarak kendini savunma pozisyonuna geçilmişse, devletin burada yapması gereken ilk şey oraya tankla, topla saldırmak değildir. O hareketi, o örgütü, onun temsilcilerini ve liderini dinlemektir. Hendek, barikat bir sorundur, ama bu sorunun kendisi başka bir sorundan dolayı ortaya çıkmıştır. Yoksa hendek, barikat toplumun normal yaşam tarzı değildir. Yani olağan üstü anormal bir durumdan söz ediyoruz. Güven içinde yaşayan toplumlarda hendek, barikat yoktur.

Biz bu noktada AKP’den temelden ayrılıyoruz. AKP, tankla çözeceğim diyor biz ise “hayır, insanlar neden barikat oluşturdu, hendek kazdı” diye soruyoruz. Devlet olarak dinlemek zorundasın. Bunu yolu da diyalogdur, müzakeredir, masadır. Bunları dikkate almayan “ben ezeceğim” diyen karşısında giderek büyüyen bir halk direnişi görecektir.

‘KÜRT’E ‘İRADESİZ OLACAKSIN’ DİYOR KÜRT DE İSYAN EDİYOR’

HDP ve DTK, öz yönetim taleplerinin tartışılmasını istedi. Ancak gerici sağcı devlet aklı bu tartışmanın önüne geçti. Bunları tartışmayı, müzakere etmeyi teklif etti gördüğümüz gibi çok sert bir karşılık buldu. Devlet, Kürtlerin siyaset yapmasını, özgür bir şekilde kendi haklarını savunmasını, demokratik yolları kullanmasını da istemiyor. Barikatı da dağa çıkmasını da slogan atmasını da istemiyor. Özce Kürde şunu söylüyor; ‘Sen iradesiz olacaksın. İradeni bana teslim edeceksin, ben seninle ilgili zaten bazı iyi şeyler düşünürüm, merak etme.’ AKP’nin, devletin yaklaşımı bu ve Kürt de buna isyan ediyor. Şu andaki çatışmanın temel nedeni budur. Çözüm yolu da sadece diyalog ve müzakere ile olabilir. HDP bu konuda ki pozisyonu korumakta kararlıdır. Nerede saldırı varsa HDP bütün gücü ile halkın tarafındadır. Saldırıya uğrayan ezilen mağdurun yanındadır.

‘TSK VE EMNİYET, AKP’DEN YASAL GÜVENCE İSTİYOR’

Geçtiğimiz haftalarda Silopi’de 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi ve arkasından bu duruma dair “devlet güvence vermişti, sabah cenazelerini aldık” açıklamasında bulundunuz. Benzer şekilde Cizre’de öldürülenlerin cenazelerini almaya çalışan bir grup, polisler tarafından tarandı ve 2 kişi katledildi. HDP yaptığı açıklamada “güvence almıştık” dedi. Devletten güvence almanın, güvenlik talebinde bulunmanın bir karşılığı var mı?

Devletin sahada görevlendirdiği güvenlik güçleri çok önemli ölçüde sınırsız yetkiler ile donatılmış durumda. Öyle görünüyor ki Ankara hükümeti ve güvenlik bürokrasisi sahadaki operasyonları yönetenlere bir teminat vermiş. O yüzden rahat hareket ediyorlar.

‘Her ne pahasına olursa olsun siz devletin yeniden otoritesini tesis edeceksiniz, bütün şehir yıkılabilir, yüzlerce sivil ölebilir, bundan dolayı kimse sizi suçlamayacak’ diye sözlü teminat verilmiş. Ama şunu biliyorum. Genelkurmay Başkanı ve bazı üst düzey emniyet yetkilileri sözlü teminatın yasal bir teminata dönüştürülmesini istiyor, hükümetten. Sözlü teminat yeterli bir güvence sağlamıyor. ‘Nasıl ki MİT müsteşarını korumak için yasa çıkardınız bizi de gelecekte yargı süreci ile karşı karşıya kalmayacak bir yasal güvence, teminat vermelisiniz’ dediklerini biliyorum.
AKP’nin bu konuda bir tartışması var. Belki önümüzdeki günlerde Meclis’e bu tür suçları, suç olmaktan çıkartan bir yasal güvence de getirebilirler. Dolayısıyla Sêvê Demir ve arkadaşlarını katledenlerin şu anda Ankara’dan sözlü bir teminat ile hareket ettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Orada tümüyle güvenlik bürokrasisine teslim olmuş bir iradeden söz edebiliriz. Sivil bir irade yok bu operasyonlarda. Sivil siyasi irade yani Davutoğlu ve Erdoğan ekibi tümüyle yetkilerini güvenlik bürokrasisine devrettiler. ‘Yeter ki bizi bu beladan kurtarın, bütün gücümüzle arkanızdayız, medya arkanızda, sizi eleştirenleri linç edeceğiz, tutuklayacağız’ dediler. Bu güvence verildiği için güvenlik bürokrasisi sahada çok pervasızca, rahat bir şekilde hareket ediyor.

‘ERDOĞAN BİR MONARKTIR’

Bu savaşın bitmesi için tek çarenin “diyalog ve müzakere” olduğunu söylüyorsunuz. Bunun karşısına ise toplumda ‘Erdoğan giderse ya da isterse savaş biter, Erdoğan kalırsa ya da istemezse savaş bitmez’ şeklinde bir algı yaratılıyor. Tüm bu sorunu ve savaşı böyle bir algıya hapsedilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan, devleti ele geçirmiş tekçi bir lider olarak sistemin baskıcı ve otoriter bir rejim olarak sürdürülmesinde etkili bir isim. Fakat bu durum Erdoğan ile başlamış değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir dönem yaşamadı. Tek bir gün bile! Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana evet devlet, demokrasi ile yönetilmiştir dediğimiz tek bir gün bile yok. Sistem krizini ve Türk devletinin gerici modelini getirip Erdoğan’a bağlamak büyük bir yanılgıdır. Fakat, Erdoğan’ın da suçu, günahı yokmuş, sistem kötüymüş diyemeyiz.

Erdoğan’ın kendisi sistemi kontrolüne alıp kendi çıkarları için kullanan bir monarktır. Bütün sistemi tek başına ele geçirmiş bir diktatör sevdalısıdır. Suçu günahı vardır, çünkü halk ona rejimin demokratikleşme fırsatını sunmuştur.

‘GÜNAHLARI ÇOK BÜYÜK’

Kürt hareketi, müzakereleri başlatarak, ateşkes ilan ederek, Sayın Öcalan ile görüşme trafiğinde demokratikleşme fırsatı sunarak Erdoğan ve AKP’ye büyük bir olanak yaratmışlardır. Ama onlar bütün bu olanakları kendileri tekleştirme, devleti ele geçirme şeklinde kullandıkları için suçları, günahları çok büyüktür.

Erdoğan siyaseten devre dışı kalırsa ülkeye demokrasi gelir diye bir şey yoktur. Bunun için daha çok mücadele etmeye gerek var. Sistemi tümden demokratikleştirmek tek bir partinin yapacağı bir iş de değildir. HDP iktidara gelirse Türkiye demokratikleşir diye bir yanılgıya düşmemek lazım. Demokrasi toplumsal bir inşadır. Toplumsal bir süreçtir ve bir kültürün oluşması gerekiyor. Bu da bir mücadele istiyor ve zaman istiyor.
Tabi ki HDP’nin siyasi başarısı daha da hızlandırır ama tek başına bir liderin ve tek başına bir partinin bir toplumu ve ya bir ülkeyi demokratikleştireceği söylemi büyük bir yanılgı olabilir.

‘MÜZAKEREYE DÖNÜŞMEYECEK AÇIKLAMALARI CİDDİYE ALMIYORUZ’

AKP kanadından “müzakere” konusunda açıklamalar geldi ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın da olması gerektiği yönünde ifadelerde bulundular. Bir yandan da ‘HDP muhatap değildir’ söylemleri var. Hatip Dicle gibi Kürt siyasetinin önde gelen isimleri de ısrarla bahar aylarında yaşanan çok sert savaş sürecine işaret ediyor. Hükümetin bu yöndeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Müzakere mümkün mü?

Müzakere süreci tabi ki de mümkündür. Bu toplumdaki barış sesinin ve uluslararası toplumdaki müzakere çağrılarının güçlenmesine bağlıdır. Yoksa ‘sonsuza kadar savaş devam edecek’ deyip savaş politikalara teslim olacak halimiz yok. Sayın Öcalan’ın yeniden devreye girebileceği yönünde AKP kanadından sesler çıkıyor fakat bu konuda somut olarak netçe müzakere diyebileceğimiz ve bütün bu siyasi taleplerin müzakere formatında tartışılabileceği bir süreç başlamadan yapılan hiçbir açıklamaya ciddiyetle yaklaşmayacağız.

‘PKK İLE SAVAŞINI İRA İLE Mİ ÇÖZECEK, BİLEMİYORUM’

HDP, muhatap alınır mı alınmaz mı? Bunun kararını halk verir. Halk bir defa HDP’yi parlamentoya göndererek kendi temsilcisi ilan etmiş, muhatabı belirlemiştir. Burada artık bizim AKP ya da Erdoğan’dan icazete ihtiyacımız yoktur. Ama yok ‘biz HDP dışında başka şekilde çözmek istiyoruz’ derlerse buyursunlar çözsünler. Biz buna engel değiliz. Bizim derdimiz çözümdür.
PKK boyutu var. Ha PKK ile çatışma ve savaş politikasını başka biriyle görüşerek çözmeyi düşünüyorsa onu da bilemiyorum. Mesela PKK ile savaşı İRA ile mi görüşüp çözecekler. PKK ile savaş meselesini ETA ile mi görüşüp çözecek, bilemiyorum. Kiminle savaşıyorsa onunla barış görüşmesi yaparsın. Bu konuda da devletin muhatap seçme şansı yoktur. ‘Sonsuza kadar PKK ile savaşırım’ diyorsa da biz bu politikayı kabul etmek durumunda değiliz. Biz barış politikasında ısrar ettiğimiz müddetçe ya AKP barış çizgisine gelecektir ya da aşınıp, bütün bu savaş politikaları içerisinde eriyip gidecektir.

‘SAVAŞI BEKLEMEK YERİNE BARIŞI BÜYÜTELİM’ 

Bahar aylarında savaşın daha da derinleşeceği uyarıları, kaygıları da evet ifade ediliyor. Kürt siyasetçiler bunu söylüyor. Fakat bunu bir tehdit olmaktan çok bir realite, yaklaşan bir tehlike olarak ifade ediyorlar ve haklılar da. Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki devlet savaş politikasında ısrar edecek ve bahar aylarıyla birlikte ölümlerin daha da arttığı bir ortama uyanmış olabiliriz. Bunu önleminin tek yolu, savaşı beklemek yerine barışı büyütecek politikalardır.

‘KONGRE SONRASI BRÜKSEL VE PARİS’E GİDECEĞİZ’

Kürdistan’da sokağa çıkma yasakları sırasında 189 kişi yaşamını yitirdi. Soykırım bilançolarını hatırlatıyor. Buna dönük uluslararası alanda bir tepki yok. Avrupa’ya da bir heyet gönderdiniz. Avrupa’nın Kürdistan tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP’nin katliamlarına Avrupa uzunca bir süredir sessizdi. Bizim bazı diplomatik temaslarımız ve planlamalarımız oldu. Biraz bu konuda sert eleştirilerimizi Avrupalı muhataplarımıza ilettik. Belli oranda bir etki yarattı. Avrupa Parlamentosu gündemine alındı ihlal ve sokağa çıkma yasakları. Kongre sonrası da ben ve bir grup arkadaşım Brüksel’de ve Paris’te etkili bazı temaslarda bulanacağız. Cenevre’ye bir heyet gönderdik, orada belli bir sonuç ortaya çıkacaktır. Sadece batı değil, doğu dünyasına da dönük diplomasi çalışmamız olacak. Afrika’da da diplomasi temasları yapacağız ve bütün bunlar bir etki yaratacaktır.
AKP dünyanın sessizliğinden faydalanarak bütün bu suçları rahatlıkla işliyor. Bir de Türkiye’nin batısının sessizliği var tabi. Kürt toplumu da bütün bu yaşanılan katliamlar karşısında yeterli refleksi ortaya koymuyor, bu da örgütlü yapıların eksikliğindir.

Kürt halkının her ferdi bu zülüm karşısında bir isyan duygusu içindedir. Fakat bunu örgütleyip örgütlü bir tepkiye dönüştürecek çalışmalar ve planlamalardan yoksunluk var. Tabi HDP’nin de eksikliği var ancak Kürdistan’daki yapıların bu konu da halkın savaşı durduracak barışçıl tepkilerini ortaya çıkartabileceği iyi planlamalara ihtiyaç var. Öyle olursa Türkiye batısı bu sese ses katacaktır. İşte bu durumda ancak bütün bu katliam ve sivil ölümlerin önüne geçirebilir.

‘CHP NE DİYOR, BİLEN YOK’

Peki, Kürtlere karşı bir ‘Kızıl Elma’ koalisyonu oluşturuldu. Yıllarca karşı karşıya duran yapılar Kürtlere karşı ortaklaştı, ittifak içine girdi. Son olarak CHP’nin bu savaşta nerede durduğu konusunda değerlendirmeleriniz nelerdir?

CHP kurumsal olarak bir çözüm politikası üretemiyor. CHP işin gerisinde bazı duyarlı yaklaşımları geliştiriyor ama bunlar bir kurumsal tepkiden çok bireysel fevri duruşlar olarak ortaya çıkıyor. Bazı duyarlı milletvekilleri, parlamentoda veya dışında bazen yasakların olduğu yerlerde gidip incelemelerde bulunuyorlar, eleştirilerini, önerilerini sunuyorlar. Parlamentoda konuşma yapan bazı CHP’li vekiller, mevcut duruma dikkat çeken hükümeti eleştiren konuşmalar yapıyorlar. Ama bir kurum olarak CHP, parti politikası olarak ne diyor bu konuda kimse bir şey bilmiyor.

Alternatifi nedir bilen yok. Hendek, barikat meselesine yaklaşımı nedir bunu nasıl kapatmayı düşünüyor CHP, tanklarla kapatılmasını mı yoksa diyalogu, müzakereyi mi savunuyor? Kürtler için hangi halkların verilmesini parti politikası olarak kabul görüyor? Kürtlerin taleplerine yaklaşımı nedir, bilen yok. Kendileri de bilemiyor. Resmi politika olarak ortaya çıkartamıyor. Şimdi ana muhalefet partisi boşluğu yaratınca iktidar partisi işte bu boşluktan yararlanıyor. Tam olarak ne savaş politikasını destekliyor ne tam olarak bir çözüm politikası ortaya koyuyor, CHP. Bu şekilde bir işlevsiz, etkisiz eleman, aslında siyaset dışında kalmış bir ana muhalefet gücü olarak değerlendirebiliriz. Bu da AKP’ye bir alan açıyor. Savaşa bileceği, savaşı derinleştirebileceği bir alan açıyor. (DİHA)

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA
betnis giriş
betnis
yakabet giriş