Bahadır Altan Putin yönetimindeki Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına verilen tepkiler sisli saflaşmaları görünür hale getirdi. Öncelikle, bu savaşın süper askeri güçler arası çekişmenin uluslararası hukuku, halkların kendi kaderini tayin hakkını hiçe..
Putin yönetimindeki Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına verilen tepkiler sisli saflaşmaları görünür hale getirdi. Öncelikle, bu savaşın süper askeri güçler arası çekişmenin uluslararası hukuku, halkların kendi kaderini tayin hakkını hiçe sayan bir işgal olduğu gerçeğini dile getirelim. Ne emperyalist askeri blok NATO’nun yayılma çabaları ne de Ukrayna’daki iktidarın milliyetçi-faşist yapısı bu işgali haklı kılıyor. Putin’in “Militarizmden, Nazilerden arındırma” gibi gerekçeleri ise bütün saldırı ve işgallerde görmeye alıştığımız “terörden arındırma!” hatta “Barış için!” sıradanlığından başka bir şey değil. Daha “bu bölgeyi kendi topraklarıma katacağım” diyerek saldıran bir istilacı görülmedi! Ukrayna iktidarının kendi sınırları içindeki halklara yönelik milliyetçi müdahaleci politikalarını kışkırtan ABD ve müttefiklerinin işgale karşı kalkan olma gibi bir dertleri de yok. Onlar savaşın kendi çıkarlarına katacaklarına odaklanmış durumdalar. Özetle Ukrayna, emperyalistler arası çatışmanın arenası haline getirilmiştir.
İşgalin NATO ve Rusya arasında nükleer başlıkların da kullanıldığı bütün dünyayı yakacak bir felakete dönüşme olasılığının yanında, başta Ukrayna olmak üzere, Rusya dahil, bölge halklarına ve doğaya sadece yıkım getireceği ortadadır. Kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivillere yönelik zulmün tetikleneceği, diktatörlüklerin ve bir avuç kan emicinin dışında her savaşta olduğu gibi en fazla yoksulların acı çekeceği en yalın gerçek. Saldırının başladığı sabah, sıcağı sıcağına Megafon Tv’de Ahmet Ayva ile yaptığımız söyleşide bunlara değinmeye çalıştık. (İlgili yayını buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.)
Putin’in, muhaliflerine yönelik, zehirlenmeler dahil her türlü baskı ve hukuk dışı uygulamalarıyla, insan hakları ihlallerinde Erdoğan’la yarışan bir diktatör olduğu biliniyor. Saldırı öncesinde Lenin’i karalayan ve Sovyet liderlerinden sadece Stalin’i öven sözleri de öykündüğü lider tavrını yeterince açık gösteriyor! Moskova’daki bu yoğun baskıya rağmen, duvarlara “Savaşa Hayır” yazılamaları yapıp, işgalin ilk günü barışın sesini yükselten cesur protestocuları alkışlamak gerekiyor. Gözaltı sayısının bini aşkın olması Rus halkının bu işgali onaylamadığının çok açık kanıtıdır. Türkiye’de de savaş karşıtı göstericilere polisin saldırısı ve gözaltılar benzeşiyor. Gerginliğin tırmandığı ilk günlerden başlayarak savaşa karşı dişe dokunur bir sivil tepkinin diğer ülkelerde görülmeyişi büyük eksiklik elbet. Bunun, işgalcilerin iştahını kabarttığı da ortada.
AKP iktidarı, önceden beri “ne şiş yansın ne kebap” tavrını “İkisinden de vazgeçemeyiz!” şeklinde sürdürürken batıyı da “kararlı bir duruş sergilememekle” eleştirmekten geri durmadı! Doğal gaz, buğday ve turist ithal ettiği Rusya, buğday alıp İHA-SİHA sattığı Ukrayna’ya saldırıyordu ve kendisi de NATO üyesiydi! Daha da önemlisi, Rusya için Ukrayna sınırları içindeki Donetsk bölgesi neyse, Türkiye için Suriye ve Irak’ta Afrin, İdlib, Şengal oydu ve bu ”tencere dibin kara, benimki senden kara” durumu söz söylemesini zaten olanaksız kılıyor.
Türkiye kamuoyunda daha ilk saatlerde, haberi veriş şekli ve yorumlarla işgale karşı tavır alanlar büyük çoğunluktaydı. İşgalin başlamasından bir gün önce at sırtında “Reis emret akşam namazını Moskova’da kılalım!” diyen akıncılar ise bombardıman sonrası ortalıkta görülmedi! İşgali, Rusya açısından “NATO ablukasını kırma amaçlı meşru bir operasyon” olarak yorumlayan çok az bir kesim vardı. VP tayfasının Ulusal Kanal’ı, Doğu Perinçek’in sözüyle “Rusya’nın silahı şu anda barış ve huzur getiriyor!” diyerek, bombardımanları alkışlayanların başını çekti. Bu, başkasını yakan ateşte aş pişirmeye çalışan tavır, Oğul Perinçek’le devam ediyordu. Moskova Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğinin hakkını veren Mehmet Perinçek, “Mehmetçikle İvan’ın kaderi ortak!” diyor! Putin ve Erdoğan’ı da benzer şekilde “ortak kaderle” yaklaştırma arzusu, iki liderin insan hakları karnelerindeki benzerlikleri çağrıştırıyor. Haksız da değil, bütün yayılmacı, despot iktidarların ve yardakçılarının ortak kaderi tarihin çöplüğüdür kuşkusuz…
Putin’i haklı görüp alkışlayanların argümanı, NATO’nun Rusya’yı kuşatma amacıyla genişlemeye çalışmasıydı ve Rusya “meşru müdafaa” yapıyordu! Bir ülkeyi orantısız askeri gücüyle bombalayıp işgale kalkışmayı haklı görenler, aynı gerekçeyle Türkiye’ye yönelik bir müdahaleye ne diyecekler? Örneğin, Rusya’nın Türkiye’yle ilişkilerini geliştirip, S-400 satarak “NATO’yu zayıflatmaya, Akdeniz’e uzanmaya çalıştığı” bahanesiyle ABD’nin, Erdoğan iktidarını da “İslamcı-faşist” ilan ederek ülkemizi işgale kalkışması haklı olabilir mi?
Bütün bunların dışında ABD’nin, Rusya’yı köşeye sıkıştırmak için Ukrayna’yı yem olarak Putin’e sunduğunu söylemek de mümkündür. Bloke edilen 5 Rus bankasındaki miktarın trilyon dolarlarla ifade edilmesi bu kuşkuyu artırmaya yetecek bir miktardır bence. Askeri olarak Rusya zafer sarhoşluğu yaşarken, ABD’nin ekonomik yaptırımlarla kazandıkları ve bu bahaneyle AB üzerinde azalan hegemonyasını yeniden güçlendirme fırsatını yakaladığı zamanla daha iyi görülecektir…
Savaş, ekranlardaki tiyatronun ardında saklı vahşetiyle sürüyor. Ukrayna halkları, topraklarını işgalcilere karşı uzun soluklu bir gerilla harbiyle de olsa mutlaka savunacaktır. Çok acı çekseler de bu mücadele sonunda başlarındaki faşist iktidarı da alt edeceklerine kuşku yok.
Bu yazının yazıldığı, işgalin ikinci günü sonunda gelen görüntüler insanlığımızdan utanmamıza yetecek boyuttadır. Sadece Ukrayna’da değil, sınırlarımız içinde ve komşularımıza yönelen saldırganlığa karşı, barış için yeterince ses çıkarmamanın utancı hepimizi sarsmalı ve artık daha yüksek sesle haykırmalıyız.
Ahmet Erhan’a kulak verelim:
Bütün haklı kavgalarında dünyanın
dövüştüm, diyebildiğim zaman
Okudum bütün kitapları, bütün şiirleri yazdım
Ve topladım bütün dillerin en güzel sözlerini,
sıraladım tek bir sözlükte
Bütün mayınları, bütün dikenli telleri
ayıkladım sınırlardan
Ve bir tek zorba çıkmadı önüme.
Bu dünyada acı çeken tek bir insan yoktur,
diyebildiğim zaman
İşte o zaman ölebilirim.