Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.
10:00 am - Van’da Newroz kutlamaları başladı
9:51 am - İşte gençlik iksirinin tarifi: Cinsellikten güzelliğe her şeye faydalı
9:44 am - Bahçeli’den Erdoğan’a: Bırakamazsın, ayrılamazsın
11:41 am - Çocuk istismarından yargılanan imamın indirimli cezası onaylandı
11:37 am - Cumartesi Anneleri 990’ıncı haftada: Yusuf Erişti nerede?
11:29 am - CHP’li Topaloğlu “Çay tarımının kalitesi arttırılmak için bir meslek haline getirilecek”
11:15 am - İsmailağa’da İsrail krizi: Cübbeli Ahmet Hoca o sözlere sert çıktı… Konu: Ticaret
11:02 am - Dünya’nın Tek Komünist Kasabası! Polis Yok Suç da Yok! |
İskenderun’da depremzede bir kadın Serap, öyle güzel anlatıyor ki geçmişi, gözleri parlıyor, el hareketleri değişiyor, saçını düzeltiyor. İlk resmi eşinden olan 16 yasındaki oğluyla yaşamış depremi. Evi gitmiş, oğlu ve yaşama hâlâ güzel bakan enerjisi haricinde her şeyini kaybetmiş Serap.
“Kadın olmak zor” diyor. 16 yaşındayken 52 yaşındaki evli bir adama kendi annesi tarafından gelin olarak verildiğini söylüyor. “Ben her işi yaptım. Çiftçiydik, pamuk topladım, bahçe yaptım, soğan topladım, çocuk baktım, temizlik yaptım” diyor.
Kırıkhan’da doğmuş ve 16 yaşına kadar orada yaşamış. Çocuk yaşta “evlendirilme” adı altında istismara uğraması için 52 yaşındaki bir adama ailesi tarafından verildiği zaman İskenderun yaşamı başlamış. Hiç sevmemiş imam nikahlı eşini. Sormuyorum neden diye, çünkü bırakalım sevgiyi, 16 yaşında çocukluğunu, gençliğini almış elinden.
Depremden sonra annesi ve oğlu ile birlikte Mustafa Kemal Mahallesi’nde kurulan çadırkente yerleşebilmiş. Oğluna bakmanın yanında, hasta annesine de bakmak zorunda kalmış. Alışık olmadığı bir yaşamda, banyo yok, su yok, temizlik yok. Annesi için de elinden geleni yapmış fakat şartlar dahilinde bakım evine yollanmasını uygun görmüş.
Annesinin Hatay Altınözü ilçesinden, tarlada bahçede temizlikte çalışmış, ana dili Arapça olan bir kadın olduğunu; babasından ayrıldıktan sonra geçimini temizlik yaparak sağladığını ve kazandıklarını biriktirip ev aldığını söylüyor. “Bütün malları bu depremde gitti” diyor ama yine de buna üzülmüyor.
Şimdi oğluyla birlikte yeni bir yaşam mücadelesi veriyor. Bu yaşam mücadelesinin içinde geçim derdi dışında da uğraşmak zorunda kaldığı dertler var. Çadırkente yerleştikleri ilk zamanları “İmkanlar o kadar kötüydü ki ped bile bulamıyorduk, regl olduğumda kendimi temizlemek için evime girmem gerekiyordu ancak oğlum eve girmemden korktuğu için ona söylemeden, gizli gizli eve gitmek zorunda kaldım. Bunu oğluma anlatamazdım çünkü kadınlar anlatamaz, önceden de söyleyemezdik, şimdi bu süreçte hiç söyleyemiyoruz” diye anlatıyor.
Geçmişe gidiyoruz tekrar, “Neler yaptın?” diye sorduğumda gözleri tekrar parlıyor, sesi gürleşiyor. Gururla dansözlük yaptığını söylüyor: “İlk sahneme Hatay’da çıktım ve ağlayarak indim. Buna rağmen sahnelerden vazgeçemedim.”
Sahneye çıkarken neler hissettiğini merak ettiğimdeyse ilk cümlesi “O zaman genç ve güzeldim” oluyor. Hâlâ güzel olduğunun belki de farkında değil. Önceden bulunduğu ortamlardan alem diye bahseden Serap “Alem sanatçıya saygı duyardı, Şimdi hiçbir şey aynı değil” diyor.
Bir kadın olarak çadır yaşamında yaşadığı zorlukları konuşmaya döndüğümüzde ilk sıralaması banyo, tuvalet, televizyon oluyor. Eşini kaybettikten sonra seyyar esnaflığa başlamış ve üyesi olduğu firmalardan aldığı ürünleri satarak geçimini sağlamış. Bunu hâlâ çadırkentte yaşarken geçim kaynağı olarak devam ettirdiğini söylüyor. İlk satışı 8 adet duş jeli olmuş, ikincisi ise argan yağı olmuş. Geçim kaynağı olan her şeyden gururla bahsediyor ve fazlasında gözü yok.